Bir grilik tufanı
Yeri doldurulamaz anılar ardında
Dokundukça kanayan acılar bıraktı.
Öylesine rüzgarlar savruldu ki
Bu diyara ait kimse bir kahverengi yaprak dahi görmeye tahammül etmedi.
İnsanların fırtınalara yorgun düşüşünü izledim
Bir fırtına nedir diye sormayı öğrendim bu çabayla birlikte
Soluk ve bitkin denizin kıyısında
Kör olasıca sevdam dedim nedense
Aslında nedenim içimde
Gönlümün de gönlünde duran o kör kuyudan geldiğini
Elbet ben de biliyordum
Bazı kelimelerin ardına sığınmayı bıraktım daha sonra
Nedense bu durum
Onlara olan nefretimi azaltmanın bir yolu olmuş gibiydi..
Bu bana bir kapı araladı tabi ki
Ama bu kapı sürekli açık kalamayacak kadar ağır bir yükü de beraberinde getirdi.
Bu yükü omuzlarımdan devralacak bir tanrı sofrası bulmak için yola koyulmak ve yoldan ayrılmam gerekti.
Bu saatten sonra hangi toprak hangi taşa yalvarır siz bilebilirsiniz belki ama
Ben bilmem.
Ey kan tanrıçası
Kızıl göklerin hükümdarı
Nereden gelir cesaretin ?
Bu kasvet dolu sözlerin
Sana konulmuş yaftalardan olsa gerek
Ama serçeler
ki onlar
turunculuğuna hasret kalarak geldi onca yolu
Bugün ve öncekilerine dair ne varsa
Kor gibi yanan yüreğimle bıraktım bir kenara
Bırakalım günübirlik silkinişleri ahali yapsın
Hüznüme ancak ağlamak düşerdi..
Düşmedi
Soluk soluğa bir çığlık atılmalıydı surlar boyunca
Yankıları öylesine heybetli olacaktı ki
Kanları akmayana hiçbir insan
Duyamayacaktı içlerindeki boşluğu
Atılmadı
Bir kuru nefret kalmalıydı bu parçalara ayrılmış ruhumdan
Biraz ağlayabilmek için bile olsa kusmam gerekiyor diyerekten atmamı istediniz bunu benden
Parça parça topladınız neyin ne olduğunu bile bilmeden beni
Sonunda bendimi aşmış bir ben yarattınız yaralı ruhumdan
Bulduğunuz her hüneri
Sanki sergilenmesi gereken bir obje veya sanat parçası niyetine sattınız
Şimdi ey kızıl hükümdar
Ey bildiği her yolla yürek yakan tanrıça
benden daha ne istiyorsun ?
.jpg)
.jpg)
.jpg)
Yorumlar
Yorum Gönder