Serazad.
Gözlerime bakıyorsun
bir çıkış, bir kurtuluş arıyor gibisin
yüreğimin derinlerine çiziktirdiğin o haritalar
ve dehlizler için belki de
belki de
artık kalbimin ulaşmak istemediğim yerlerine köprüler kurduğun içindir.
Bu ifademin yanlış bir yere yorulmasını
istemem elbet
kast ettiğim şey kötücül olarak anlaşılabilecek bir şey değil
biliniz efendiler.
kendine has tınısını bırakabilen her şey
geçip gidiyor ufacık ömrümüzden
sanırsam gülümsemen de siliniyor yüzünden
mühim olan bu
söylemek istedim.
bir şey hissetmeme hissinin verdiği savrulası noktadayım.
eskiler olsa bir anlam
bir çıkış sunacak kelimeleri dayardı bu çaresizliğe
bense kuru bir ekmek parçasından daha değersiz bir anlatıma yoruyorum bunu..
sadece seni sevseydim eğer
belki bir an olsun fark edilmeseydi korkak çırpınışlarım
her şey olmasa bile
bir şeyler daha kolay olurdu belki de
tabi bu
kendilik halinin verdiği kuru ağırlık
giderek ciğerlerime sinerken
ironik bir şekilde
hatta rahatsız edici bile denilebilir
başka anlatımlarda
gelmediğin caddelerde
yanından geçmediğin rüzgarlı sahillerde
kokunu aradım bir ince uyanışla
gözlerimin soğuk çehresine aldırmaksızın
beni bu yürek yakan limanlara bırakıp da
kendimi kurban etmeyeceğimi
sizlere düşündüren nedir ki hem ?
bu gururlar yabancı değil ki bana
belki de yakinen bildiğim birkaç şeyden birisi
ben ki bu duvarları sizinle ördüm efendiler
idam sehpamı da alıp geldim işte
buyurunuz
burada
sevdiğim şeyler
bir parça karalanmış kağıt
ve birkaç insan
inanın ki onların ruhları etlerine nazaran daha kekredir
bir koşuya başlıyorsun betonların sessizliğinde
sanki her an nefes nefese kalacak gibisin
dönüp bakıyorsun
bana
belki de
benden ötesine
bilemem ki sen böyle buruk gülümserken..
maddenin korkusundan
el etek çekilmiş
korku, kanatlarını açıp gelivermiş
bu güzide kahve şehire
farkında olunmasa
karanlığın esiri olacağamız bir hissin
taptaze halinin avuçlarındayım.
bilmenin ardına sığınmış bir kaç kuzgun sesinden başka bir şey duyulmuyor nedense
güneş,
sanki hep yerli yerindeymiş
ve hiçbir ben-i ademin cesaret edemeyeceğini düşünmüş olmalı ki
kayıp gidiveriyor
parmaklarımın arasından ruhum
ve biçare sevdam.
Hüznü ardında bırakıyor böylelikle
değdikçe yakan varlığıyla yalnızlığımın kanına dokunan sevdam.
neyi nereye koyacağımı bilmez bir halde
kalıyorum sofra başlarında
önceleri fark edilmiyor
aciziyeti suratlarından okunan insanlar tarafından
sonradan
ön tanışma faslı için bir kenara iliştirdikleri
kendiliklerini bıraktıkları sıra
soruyorlar neyin, neden ve nasıl olduğunu..
önceleri simaları seçiliyor
kimi hain ama gururlu
kimi mağrur bir hayalci
kimiyse yangınlarda kalmış yurtsuzlar olarak geliyorlar soframa
ellerinde olsa bıçaktan keskin hale getirecekleri soruları yöneltiyorlar bana;
-sen ki özgürlük düşmanı
yalancıların biricik kralı
nedendir ki geldin şehrimize
yoksa kırmak için gün saydığın ruhu mu buldun buralarda
diyerekten davet ediyorlar
beni ve
içimde gezinen hayaletleri
oturup buluşturuyorlar
içlerindeki öfkeyle yüreğimin kenar köşelerinde kalan merhametleri
öylesine bizar oluyoruz ki
yüreklerini yakamasam bile
gözlerini
o an gördükleri
o filizlenmiş hayalleri
yakıyorum kuru nefretimle
sonradan
bir süre zarfının geçtiği anlaşılacak bir zamanda
bir kaç yaprak daha yitip gittiğinde penceremden
fark ediyorum
insan olup insanlar arasında doğduğumu
insanlar içre daldığımı
çaresizliğim yüzümden okunuyor olsa gerek
yanı başıma iliştiriyorlar kara sevdalarını
sanki kırçıl bir ölümü
yeni yaşamamış olan ben
alıp yüreğime koyuveriyorum onu
sevdiğimin sevdiği diyerekten
sinêmle birleştiriyorum
sineklerin dumanlardan kaçmak için çırptığı kanatların
ardına saklıyorum.
mevsimler geçiyor tabi
ben
bu virane kanı bozuk hayatı anlatırken
"İnatçı" ile hesaplaşıyoruz
her mevsim gidişinde
her zonklayışımda ellerim
gelip döküveriyor önüme
yüreğimde çiziktirdiğim gurursuz kelimeleri..
bir yol buluyorum bu noktada kendime
kaçıp kurtulmak gerek diyorum
her baş başa kalışımda hayaletlerimle
bunun bir ama'sı var
unutuyorum işte
insanların olmadığı bir yer var idiyse bile
oraya gidebilecek olsam bile
insan olmaktan gidemeyeceğimi.
herkesin ve her şeyin
uykularına daldığı bir zaman olsa dahi
aklımın asi parçalarının uyanık kaldığını..
buradan gelir efkarım
budur değerimin iki çift kelamla
halini anlatması
bende bu yürek olduktan sonra
doğru ve yanlışın süregelen kavgasının ne önemi kalır sizin cürmünüzde
ben yalnız benken
kalabalığım.
böylelikle de biter anlatımım.
kendine bir pay çıkaramaz artık efsun-i hayalim.
gidip bir parça uykunun seyrine dalarım.
her seferinde kabul gördüğüm
her gelişimde biraz daha köhne ve izbe
ahşabının bile gidesinin geldiği kulübeme dönerim elbet.
belki bir parça söyleniş ve yenilip yutulamamış öfkemle.
Yaşadığımı yazmıştım
Şimdiyse yazdığımı yaşıyorum
Üzerine yazılanların üstüne yaşananların yazılanlarla anlatıldığı bir haldeyim
Var gerisini sen anla.
Yorumlar
Yorum Gönder