Bir distopya bildirisi
Şimdi sen gidiyorsun
gidişin içimde bir ağaç oluyor yavaştan
söylenecek kelimeleri suya anlatıyorum
o ince bir can suyu oluyor o ardıça
köklerine yaslanıp büyümesini izliyorum korkularla
sonbaharda yapraklarının yeşillere vedasını seyredip
matemimle avutuyorum dallarını
bahar geliyor ben her an onun yanında oluyorum
yağmurlarda çığlıklarını
güneşli günlerde gözyaşlarını siliyorum.
baharın geldiğini dallarına konan turunculuklardan anlıyorum
şiirler okuyorum her gün
gidişinle baş başa kalan kalbimi ardıça sarılarak uyuyorum geceleri
ve sen gidiyorsun
kızıla boyandığında gözlerim ve hüzünle tütsülenince gülüşlerim
gelip başında uyuyorum onun
sensiz huzuru bir o veriyor.
evsiz barksız kaldım gene diyorum
ona buna yaslanıyorum
onlar bunlar itip kakıyor kalbimden arta kalmış sevinçleri
ben gene sokaklarda bir başıma karanlıklarla konuşuyorum
çekingen umutlara anlatırken buluyorum kendimi
bir şehrin virane köşelerinde evsizlerle uyurken
sonra ardıçın dalları kaplıyor gökyüzünü
kapkara kesiliyor gök
bu senin çığlıklarından arta kalan öfkeli bulutlar olmalı
bilemiyorum.
susuyorum artık
uzun uzun anlatmıyorum kendimi
şimdi sen gittin ya
çıplak bir serzeniş sardı uykularımı
ne liman kaldı ne de gemi
ne dilenciler ağladı ne evsizler güldü senden sonra
bir parça ekmeğe
bir kaç kağıt paraya sattı bütün işçiler emeklerini
sen gittin ve ardıç oldu evim
sonra bir an geldi
köklerini söktüm onun da
ateşe verdim onu ve senden kalmış hüzünleri
neyim var neyim yoksa atıp
bu sarı şaşkın bakışlara
dalıp gittim ben de .
Yorumlar
Yorum Gönder